24 Nisan 2017
Son zamanlarda adını sıklıkla duyduğumuz, gerek diyetisyenlerden gerekse medyalardan öğrendiğimiz bu probiyotikler nedir? Ne işe yararlar? Bağırsak sağlığımıza etkisi nelerdir?
Bağırsak floramız da 100 trilyona yakın faydalı ve zararlı mikroorganizmalar vardır. Probiyotikler dediğimiz grup bizlere fayda sağlayan mikroorganizmalardır. Bunlar bağırsak florasını düzenleyip ve immün sistemini uyararak sağlımızı olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizma desteği olarak tanımlanabilmektedir. 20. yy da doğmasına rağmen probiyotikler 1960 yılında tam anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Probiyotiklerin bağırsak florasına yaralı olduğuna dair dikkat çeken ilk kişi Rus bilim adamı Elie Metchnihoff’dur. Ve İlk olarak Laktobasillerin patojen bakterilerin yerini alıp, sağlık durumunu düzelttiğini ve yaşam süresini uzattığı bildirilmiştir. Zamanla bu alanda birçok çalışmalar yapılarak insan sağlığı üzerine yararlı etkilerin olduğu söylenmiştir. Bağırsak florasına yerleşerek florayı düzenlediği, patojen bakterilerin bağırsakta yerleşmesini önlediği, immün direnci arttırdığı, diyare ve kabızlığı önlediği, kanser ve enflamatuar bağırsak hastalıklarında faydalı olduğu gösterilmiştir.
Probiyotikler, yeterli miktarda tüketildiğinde kişiye fayda sağlayan canlı mikroorganizmalar olduğu bilinmekte ve en önemli grubu ise laktik asit bakterileri oluşturmaktadır. Ayrıca bu bakterilerin içerisinde Bifidobacterium ve Lactobacillus türlerinin en yaygın olarak kullanılan probiyotik mikroorganizmalar olduğu da söylenmektedir.
Prebiyotikler ise, kolon bakterilerin aktivitelerini arttıran, enteropatojen olmayanların kolonizasyonunu kolaylaştıran, fermente olabilen, suda çözünebilir ancak sindirilemeyen karbonhidratlardır. Yani bunlar faydalı bakterilerin bağırsakta üremesini sağlarlar. Başlıca, kurubaklagiller, enginar, pırasa, soğan, sarımsak, bezelye, kuşkonmaz, muz, arpa, çavdar vb gibi besinlerdir.
Sinbiyotikler ise, probiyotik ve prebiyotiklerin bir arada olmasıdır ve insan sağlığında önemli yer tutmaktadır. Bunların, antimikrobiyal, antikarsinojenik, diyare engelleyici, antialerjik etkileri olduğu ispatlanmıştır.
Probiyotiklere dönecek olursak, Probiyotik bir mikroorganizmanın tanımı için zorunlu kriterler bildirilmiş ve LABIP (Laktik Asit Bakteri Endüstriyel Platformu) tarafından belirlenmiştir. Buna göre probiyotik potansiyeli taşıyan mikroorganizmalarda şu özellikler olmalıdır:
•İnsan orjinli olmalıdır,
•Patojen özellik içermemelidir,
•Gastrik asit ve safra tuzuna direnç göstermelidir,
•Bağırsak epitel dokularına tutunmalıdır,
•Gastrointestinal sistemde kısa süreler için de olsa sürekliliğini devam ettirebilmelidir,
•Antimikrobiyel bileşikler üretebilmelidir,
•İmmün cevabı stimüle edebilmelidir,
•Metabolik etki kabiliyeti olmalıdır (kollesterol asimilasyonu, laktaz aktivitesi, vitamin üretimi),
•Teknolojik süreçlere direnç göstermesi gerekmektedir.
Bağırsak floranın probiyotik bakteri tüketimiyle desteklemesinin sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin olduğu uzun yıllardır bilinmekte ve bu doğrultuda yapılan araştırmalarda; daha sağlıklı bir yaşam sürmek, vücut direncini artırmak, bağırsakta oluşan düzensizliklerle ve hastalıklarla mücadele etmek için probiyotik tüketiminin gerekli olduğu klinik deneylerle ispatlanmıştır.
Buna göre laktoz intoleransı üzerine yapılan bir araştırmada, Bifidobakteriler ve diğer probiyotik bakterilerin, laktoz intoleranslı hastalara uzun süre verilmesiyle hastalarda semptomların azalttığı veya tamamen ortadan kalktığını ileri sürmüştür.
İshalli hastalar üzerine yapılan bir başka araştırmada, antibiyotik kullanımına bağlı olarak diyare görülen hastalarda diyarenin engellenmesi üzerine etkisini esas alan bir çalışmada, antibiyotik tedavisi ve probiyotik tedavisi olmak üzere ikili antibiyotik tedavisine tabi tutulmuştur. Çalışmada probiyotik olarak Laktobasillus rhamnosus gibi laktik asit üreten bakteriler kullanılmıştır. Çalışma sonucunda diğer grupla karşılaştırıldığında, probiyotik ürün kullanan hastaların diyare oranında belirgin azalma olduğu belirlenmiştir.
Konstipasyon üzerine yapılan bir çalışmada, 2 grup vardır. 1.grup probiyotik almayan grup, 2.grup ise probiyotik kullanan gruptur. 3 ay boyunca probiyotik tedavisi uygulanmıştır. 3 aylık müdahalenin sonunda ise dışkılama sıklığının önemli ölçüde arttığı ortaya çıktığı ve probiyotiklerin, karın ağrısı, şişkinlik ve dışkılama sayılarında belirgin iyileşmeler sağladığı da söylenmiştir.
Probiyotiklerin ayrıca diğer infalmatuvar bağırsak hastalıklarına da iyi geldiği yani ülseratif kolit, crohn hastalığı, diverkülit gibi ve ayrıca kolon kanseri riskini azalttığı söylenmektedir. Önceleri daha çok bu tür gastrointestinal rahatsızlıklar için kullanılırken son zamanlarda yapılan birçok çalışma sonucunda görülen olumlu etkileri sayesinde birçok ciddi hastalığın tedavisinde tek başına veya kimyasal kaynaklı ilaçlarla kombine olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Probiyotikler nerelerde bulunur dediğimizde ise, yoğurt ve kefir diyebiliriz. Günlük en az 2 su bardağı bu ürünlerden tüketmenizi öneririm. Probiyotiklerin özellikle yan etkilerinin yok denecek kadar az olması en büyük avantajları olarak görülmektedir. Ve son zamanlarda destek olarak günlük probiyotik saşelerden alınması gerektiği de söylenmektedir.
Stajyer Diyetisyen Hande Şükran Toparlı
Bağırsak floramız da 100 trilyona yakın faydalı ve zararlı mikroorganizmalar vardır. Probiyotikler dediğimiz grup bizlere fayda sağlayan mikroorganizmalardır. Bunlar bağırsak florasını düzenleyip ve immün sistemini uyararak sağlımızı olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizma desteği olarak tanımlanabilmektedir. 20. yy da doğmasına rağmen probiyotikler 1960 yılında tam anlamıyla kullanılmaya başlanmıştır. Probiyotiklerin bağırsak florasına yaralı olduğuna dair dikkat çeken ilk kişi Rus bilim adamı Elie Metchnihoff’dur. Ve İlk olarak Laktobasillerin patojen bakterilerin yerini alıp, sağlık durumunu düzelttiğini ve yaşam süresini uzattığı bildirilmiştir. Zamanla bu alanda birçok çalışmalar yapılarak insan sağlığı üzerine yararlı etkilerin olduğu söylenmiştir. Bağırsak florasına yerleşerek florayı düzenlediği, patojen bakterilerin bağırsakta yerleşmesini önlediği, immün direnci arttırdığı, diyare ve kabızlığı önlediği, kanser ve enflamatuar bağırsak hastalıklarında faydalı olduğu gösterilmiştir.
Probiyotikler, yeterli miktarda tüketildiğinde kişiye fayda sağlayan canlı mikroorganizmalar olduğu bilinmekte ve en önemli grubu ise laktik asit bakterileri oluşturmaktadır. Ayrıca bu bakterilerin içerisinde Bifidobacterium ve Lactobacillus türlerinin en yaygın olarak kullanılan probiyotik mikroorganizmalar olduğu da söylenmektedir.
Prebiyotikler ise, kolon bakterilerin aktivitelerini arttıran, enteropatojen olmayanların kolonizasyonunu kolaylaştıran, fermente olabilen, suda çözünebilir ancak sindirilemeyen karbonhidratlardır. Yani bunlar faydalı bakterilerin bağırsakta üremesini sağlarlar. Başlıca, kurubaklagiller, enginar, pırasa, soğan, sarımsak, bezelye, kuşkonmaz, muz, arpa, çavdar vb gibi besinlerdir.
Sinbiyotikler ise, probiyotik ve prebiyotiklerin bir arada olmasıdır ve insan sağlığında önemli yer tutmaktadır. Bunların, antimikrobiyal, antikarsinojenik, diyare engelleyici, antialerjik etkileri olduğu ispatlanmıştır.
Probiyotiklere dönecek olursak, Probiyotik bir mikroorganizmanın tanımı için zorunlu kriterler bildirilmiş ve LABIP (Laktik Asit Bakteri Endüstriyel Platformu) tarafından belirlenmiştir. Buna göre probiyotik potansiyeli taşıyan mikroorganizmalarda şu özellikler olmalıdır:
•İnsan orjinli olmalıdır,
•Patojen özellik içermemelidir,
•Gastrik asit ve safra tuzuna direnç göstermelidir,
•Bağırsak epitel dokularına tutunmalıdır,
•Gastrointestinal sistemde kısa süreler için de olsa sürekliliğini devam ettirebilmelidir,
•Antimikrobiyel bileşikler üretebilmelidir,
•İmmün cevabı stimüle edebilmelidir,
•Metabolik etki kabiliyeti olmalıdır (kollesterol asimilasyonu, laktaz aktivitesi, vitamin üretimi),
•Teknolojik süreçlere direnç göstermesi gerekmektedir.
Bağırsak floranın probiyotik bakteri tüketimiyle desteklemesinin sağlık üzerindeki olumlu etkilerinin olduğu uzun yıllardır bilinmekte ve bu doğrultuda yapılan araştırmalarda; daha sağlıklı bir yaşam sürmek, vücut direncini artırmak, bağırsakta oluşan düzensizliklerle ve hastalıklarla mücadele etmek için probiyotik tüketiminin gerekli olduğu klinik deneylerle ispatlanmıştır.
Buna göre laktoz intoleransı üzerine yapılan bir araştırmada, Bifidobakteriler ve diğer probiyotik bakterilerin, laktoz intoleranslı hastalara uzun süre verilmesiyle hastalarda semptomların azalttığı veya tamamen ortadan kalktığını ileri sürmüştür.
İshalli hastalar üzerine yapılan bir başka araştırmada, antibiyotik kullanımına bağlı olarak diyare görülen hastalarda diyarenin engellenmesi üzerine etkisini esas alan bir çalışmada, antibiyotik tedavisi ve probiyotik tedavisi olmak üzere ikili antibiyotik tedavisine tabi tutulmuştur. Çalışmada probiyotik olarak Laktobasillus rhamnosus gibi laktik asit üreten bakteriler kullanılmıştır. Çalışma sonucunda diğer grupla karşılaştırıldığında, probiyotik ürün kullanan hastaların diyare oranında belirgin azalma olduğu belirlenmiştir.
Konstipasyon üzerine yapılan bir çalışmada, 2 grup vardır. 1.grup probiyotik almayan grup, 2.grup ise probiyotik kullanan gruptur. 3 ay boyunca probiyotik tedavisi uygulanmıştır. 3 aylık müdahalenin sonunda ise dışkılama sıklığının önemli ölçüde arttığı ortaya çıktığı ve probiyotiklerin, karın ağrısı, şişkinlik ve dışkılama sayılarında belirgin iyileşmeler sağladığı da söylenmiştir.
Probiyotiklerin ayrıca diğer infalmatuvar bağırsak hastalıklarına da iyi geldiği yani ülseratif kolit, crohn hastalığı, diverkülit gibi ve ayrıca kolon kanseri riskini azalttığı söylenmektedir. Önceleri daha çok bu tür gastrointestinal rahatsızlıklar için kullanılırken son zamanlarda yapılan birçok çalışma sonucunda görülen olumlu etkileri sayesinde birçok ciddi hastalığın tedavisinde tek başına veya kimyasal kaynaklı ilaçlarla kombine olarak yaygın şekilde kullanılmaktadır.
Probiyotikler nerelerde bulunur dediğimizde ise, yoğurt ve kefir diyebiliriz. Günlük en az 2 su bardağı bu ürünlerden tüketmenizi öneririm. Probiyotiklerin özellikle yan etkilerinin yok denecek kadar az olması en büyük avantajları olarak görülmektedir. Ve son zamanlarda destek olarak günlük probiyotik saşelerden alınması gerektiği de söylenmektedir.
Stajyer Diyetisyen Hande Şükran Toparlı