
Elma, armut, şeftali, domates gibi meyveleri kabuğunu soyarak mı yersiniz?
Esasında yazılı ve görsel basında sürekli olarak farklı öneriler ile insanlar ne yapacağını bilemez halde. Bir görüşe göre tüm tarım ilacı kalıntıları ve zararlı çevresel toksinlerin (mikroorganizmalar, ağır metaller vb) meyvelerin kabuğunda birikmesi nedeniyle, yenmeden önce mutlaka soyularak çıkarılması öneriliyor. Ancak meyvelerin kabukları aynı zamanda sağlığımız için yararlı çok sayıda bileşeni taşıması bakımından da önemli; rengarenk antosiyaninler, karotenoitler vb. İşte o renkli bileşikler aynı zamanda sağlığımız için önemli antioksidanlar. Yine bir Shakespeare tiradı gibi; yerken meyveleri, kabuğunu soymalı mı soymamalı mı?
Golden elma kabukları helikobakterler üzerinde etkili
Yeni yayınlanan bir deneysel çalışma, meyve kabuklarının önemini ortaya koyması bakımından dikkatimi çekti. Çalışma bildiğimiz şu sarı-yeşil renkli golden elmalar üzerinde yürütülmüş. Golden elmanın kabuklarından hazırlanan özütün mide ülseri oluşumunda önemli rol oynayan bir bakteri olan helikobakterler (helicobacter pylori) üzerinde kuvvetli etki gösterdiği, bu bakterinin çoğalmasını önlediği tespit edilmiş. Daha sonra araştırıcılar, golden elma kabuklarından karotenoit tipi bileşikleri ayrıştırarak, her birinin helikobakter üzerindeki etkisini incelemişler. Karotenoit tipi bileşikler arasında luteoksantin ve neoksantin'in helikobakterler üzerinde kuvvetli etkisi bulunmasına karşılık, diğer karotenoit tipi bileşiklerin etkisi bulunmadığı gözlenmiş. Bu etkili bileşiklerden neoksantin, ayni zamanda Ispanak gibi yeşil yapraklı sebzelerde temel karotenoit bileşeni olarak bulunmuş. Yapılan deneysel çalışmaların bulgularına göre neoksantinin aynı zamanda çeşitli kanser hücreleri üzerinde etkisi bulunduğu, kanserlere karşı koruyucu ve zayıflama rejimlerinde yararlanılabileceği ileri sürülmektedir.
Konu helikobakterden açılmışken, diğer bazı bitkilerin bu tehlikeli organizma üzerindeki etkilerinin incelendiği bir deneysel çalışmanın sonuçlarından da bahsetmek yerinde olacak. Çeşitli bitki özütleri ile yürütülen bir çalışmada adaçayı yaprakları, zencefil kökü, papatya çiçekleri, rezene meyvesi gibi çok bildik bitkilerden hazırlanan özütlerin de helikobakter üzerinde etkili olduğu gözlenmiş. Şüphesiz bu özütlerin etkileri, helikobakter enfeksiyonlarında kullanılan antibiyotikler kadar kuvvetli değil, ancak yine de tedavilere yardımcı olması bakımından, günlük hayatımızda bu bitkiler ile hazırlanan çayların tercih edilmesi yararlı olabilir.
‘Günde bir elma’ önerisi neden doğru?
Kalınbağırsak besinlerin sindirilmesi işlevinde doğrudan bir rol oynamamasına rağmen, vücutta sıvıların ve elektrolitlerin emiliminin gerçekleştiği ve katı metabolizma atıklarının geçici olarak toplandığı yerdir. Dolayısıyla kalın bağırsak sağlığı bu atıkların düzenli bir şekilde vücutta atılabilmesiyle özdeştir. Bu atıkların düzenli şekilde atılmasının ne derecede önemli olduğunu “Hastalıklar kalınbağırsakta başlar" sözü açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Kabızlık günlük yaşamımızda sık olarak karşılaşılan en önemli sağlık sorunlarından biri. Kabızlığa yol açan başlıca etkenleri üç grup altında toplayabiliriz.
l. Yaşam ve beslenme şekli Rafine ve düşük lif içeriğine sahip diyet ve yetersiz sıvı alınması, hareketsiz yaşam, ilerleyen yaş, hamilelik gibi
2. Kullanılan ilaçlar: Günlük yaşamda insanların kullandıkları bazı ilaçlar
kabızlığa yol açabilmektedir. Bunlar arasında depresyon ilaçları, tansiyon düşürücüler, adale gevşeticiler, bazı mide ilaçlar bulunmaktadır.
3. Fizyolojik bozukluklar: Tiroit işlev yetersizliği divertikulit, irite bağırsak sendromu, yüksek kalsiyum seviyesi bazı norojenik bozukluklar gibi.
Kabızlık tedavisinde en doğru yaklaşım, kişilerin beslenme şeklini değiştirmesi ve günlük egzersiz uygulamalarıdır. Bu kalıcı bir çözüm için en uygun tercih. Kabızlık tedavisinde en çok yararlanılan lifli gıdaların başında doğadaki tüm canlı hücrelerinin çeper yapısını oluşturan selüloz bulunmaktadır. Selüloz (kepek) gibi suda çözünmeyen lifler, dışkı kitlesini ve su tutma kapasitesini artırır. Mide-bağırsak kanalından geçiş hızını artırırken, midenin boşalmasını geciktirdiği için tok tutar, normal kişilerde ve diyabetiklerde yemek sonrası kan şekerinde yükselmeleri önler.
Lifli gıdalar kalınbağırsaktan daha fazla kitlenin daha hızlı ilerlemesi nedeniyle intraluminal basınç azalır. Bu bakımdan kolon mukozası üzerinde basınç azalacağından, divertikulit gibi durumların önlenmesinde yararlı olacaktır. Lifli gıdalar bağırsaklarda yararlı laktik bakterilerin gelişimi için uygun ortam yaratmasına bağlı olarak bağırsak sağlığının sürdürülmesinde yararlı olmaktadır. Düşük lif içeriğine sahip diyetlerle beslenenlerde enterobakterler ve diğer endotoksin veren zararlı bakterilerin fazla miktarda barındıkları görülmektedir.
Ancak fazla miktarda kullanılmasıyla, yararlı mineraller ve kullanılan ilaçların emilimini engelleyebilir. Bu oran besin içeriği içerisinde yüzde 10’u aşmamalıdır, günde yaklaşık 25-30 gram kadar alınabilir. Liflerin bağırsaklardaki bakteriler tarafından fermente edilmesi sonucu “kısa zincirli yağ asitleri”nin (SCFA) yanı sıra gazlar ve enerji açığa çıkmaktadır. Günlük diyetle alınan yaklaşık 20 gram lif, 200 mmol SCFA üretilir. Bunlar arasında asetik, propiyonik, bütirik asit gibi önemli SCFA’ların, vücutta önemli fizyolojik etkileri bulunmaktadır. İlk ikisi karaciğere taşınarak enerji üretiminde yararlanılırken, bütirat, kalınbağırsakta kolon mukozası için önemli enerji kaynağı teşkil eder. Özellikle bütiratlar liflerin antikanser etkisinden sorumludur.
Elma, narenciye meyveleri ve fasulyelerde bulunan pektinler, buğday ve arpa gibi tahıl kepeklerinden daha yüksek oranda SCFA vermektedir. Elmanın kersetin gibi kansere karşı etkili flavonoit türevleri bakımından da zengin olduğu göz önüne alındığında, her gün bir elma yenmesi şeklindeki önerinin ne kadar önemli olduğu görülüyor.
Kabızlık tedavisinde ilaç yerine kuru meyveler kurtarıcınız olabilir
Kabızlık tedavisinde kişilerin en sık başvurduğu yöntem bitkisel ilaçlar. Aslında "bitkisel ise zararsızdır" düşüncesi ile yapılan bu uygulamalar son derece sakıncalı olabiliyor. Bu nedenle seçilen yöntem ve bitkisel ilaç tercihi çok önemli! Hiçbir önlem almadan, yani diyet ve egzersiz gibi sorunu uzun süreli giderici çözümleri uygulamadan, sık sık bitkisel ilaçların kullanılmasının kolon kanseri riskini artırdığı bildirilmektedir. Sinameki yapraklarının yanı sıra cehri, acı cehre, ravent, sarısabır gibi müshil etkili bitkilerin taşıdığı antrasen türevi etkili bileşenleri, iritan müshil grubuna girmektedir. Dolayısıyla bu grup müshillerin sadece bağırsak tembelliğinde (atonik kabızlık) kullanılması ve 1-2 haftadan uzun süreli sürekli olarak kullanılmaması önerilmektedir. Bu bitkilerin sık sık kullanılması, bağırsak tembelliğini daha da ciddileştirerek kişileri artık bu ilaçlar olmadan normal dışkılama yapamaz hale getirebilir. Ayrıca iritan özelliği nedeniyle, bağırsaklarda sürekli tahrişe yol açacağından kolon kanserine zemin hazırlayabilir. Bu nedenle, bağırsakların boşaltılması gereken acil durumlarda kısa süreli olarak kullanılmalıdır. Ciddi vakalarda sinameki yerine barut ağaca kabuğu kullanılması daha az yan etkiye sahip olması, tahriş edici etkisinin daha düşük olması nedeniyle tercih edilebilir. Ülkemizde bulunan bu bitkinin dal kabuklarının toplandıktan sonra bir yıl bekletilmesi gerekmektedir. Taze kabuklar tahriş edici özelliktedir. Şüphesiz bu grup bitkisel müshillerin kullanılan miktarı da çok önemlidir. Bu bakımdan, bu grup bitkileri mümkün olan en düşük oranda taşıyan ve etkileri daha güvenilir diğer bazı bitkiler ile desteklenen bitki karışımlarının kullanılması daha güvenilir.
Güvenilir bitkisel müshil tercihleri
Güvenilir bitkisel müshiller arasında lif, şeker ve organik asit içeriği (sitrat ve tartaratlar) zengin bazı meyveler en güvenilir olanlarıdır. 50-70 gram civarında kurutulmuş mürdüm eriği, demirhindi meyve pulpası ve kuru incir meyvesi yenmesi hem lifli yapısı hem de şeker bileşiminin ozmotik etkisi ile yararlı olabilmektedir. Ayrıca bu meyvelerden hazırlanan reçel, şurup ya da çay karışımlar önerilmektedir.
Bitkisel müshiller arasında daha güvenilir olarak kabul edilen bir diğer grup ise, şişerek bağırsak hacmini genişletmek suretiyle etkisini mekanik olarak gösterenlerdir. Polisakarit tipi bileşime sahip pektin ve musilaj tipi bileşenler bakımından zengin bitkiler, herhangi bir sistemik etkiye sahip değildir. Bunlar suyu tutarak kalınbağırsaktan geçiş hızını artırırlar. Etkileri 24 saat sonra başlar ve birkaç gün sürebilir. Ancak bu tip ürünler bağırsak gazı oluşumuna yol açabilir ve aynı süreçte alınan ilaçların emilimini engelleyebilir. Bu nedenle ilaç kullanan kişilerin özellikle kalp ilaçları gibi yaşamsal öneme sahip ilaçları kullananların dikkat etmesi gerekir. Bu tip etkiye sahip bitkiler arasında "karnıyank tohumu" hem atonik(tembel bağırsak) ve hem de spastik kabızlıklarda yararlı olabilmektedir. Etkisi müsilaj bakımından zengin tohum kabuğu
tarafından gösterilmektedir. Dolayısıyla, tohum kabuğu ayrılarak kullanılır, iç kısmından hayvan yemi olarak yararlanılır. Rektal ameliyatlardan sonra bu tip şişen ürünlerin kullanılması sakıncalıdır.
Sonuç olarak, kabızlık kalıcı hale gelmeden uygun beslenme ve egzersiz düzenlemeleri ile sorunun giderilmesi önemli. Yüksek lif içeriğine sahip bir beslenme programı tercih edilmeli ve güvenilir bitkisel ürünler ile gerektiğinde destek sağlanmalı. Günde 8 ile 10 bardak su içilmeli. Her gün aynı zaman diliminde, tercihen kahvaltıdan sonra tuvalete gitmeyi alışkanlık haline getirmeli ve fazla zorlamanın da sakıncalı olabileceği göz önüne alınmalı.